MÜSLÜMAN AKLI VE FELSEFEYİ DIŞLADIĞI İÇİN Mİ BU HALDEDİR? Seyid Mehmet ŞEN*

Aklı ve felsefeyi öne alan gelmiş geçmiş tüm batının insanlığa sunduğu bir huzur dönemini hatırlayabiliyor musunuz?
Bin yıl, beş yüz yıl hatta yüz yıl bile demiyorum..
Bir elli yıllık, 25 yıllık bir huzur dönemini hatırlayabiliyor musunuz?
Bulamazsınız?
Belki de felsefenin kurucusu olarak gösterilen Aristo’nun hocası Sokratesin neden idam edildiğini biliyor musunuz?
Sokrstesin Atinalılara sorduğu sorudan:
Nereden geldin nereye gidiyorsun?
Evet demokrasinin beşiği olarak kabul edilen Yunanistanda bu soru Sokratesi baldıran zehiri içirilerek idam edilmesine götütürür.
Kitapta isimleri hayranlıkla zikredilen filozofların Avrupasında ya da demokrasinin en iyi uygulandığı Amerikada gerçekten insan hakları var mıdır?
Onun için mi bütün savaşların çıkarıcılarıdır.
Bunun için mi Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye demokrasi götürürken Arabistandaki krallıklara demokrasi götürmezler?
Bu nasıl felsefe yapmışlık, üretmişlik ya da okumuşluktur ki İslami terör örgütleri olarak isimlerini zikrettikleri bütün terör örgütlerinin arkasında Amerika ve İngiltere başta olmak üzere batı vardır?
Çok çeviri yapmakla ya da çok kitaba sahip olmakla örneklendirdiği İspanya Endülüs’ün kütüphanelerini yakarken o felsefeleri neredeydi acaba?
Pierre Curie’nin ifadesiyle Endülüs’ün kitapları yakılmamış olsaydı insanlık şimdi uzaya dolmuş seferi yapacak hale gelecekti.
O Eş’ariliğe dönmekle suçlanan İbn Haldun’un kitaplarını asırlarca üniversitelerinde neden okuttular acaba?
Neden aklı bir kenara bırakan İbn Haldun modern sosyolojinin kurucusu kabul ediliyor?
İbn Haldun’un Mukaddimesine göre, o felsefe iklimindeki bütün Avrupa’da 3-5 bin kitap varken İslam dünyasının sadece Bağdat kütüphanesinde on binlerce kitap vardı. (Sayı tam aklımda yok)
Afrikada Mali Kütüphanelerinde de öyle…
1258’de Bağdat’ı işgal eden Hulağu Han kütüphaneleri yakıp yıkarken felsefeden yoksundu diyelim ya Endülüs kütüphanelerini yakıp yıkan İspanyolların hangi felsefesi onları kitap düşmanlığına götürdü?
Felsefe ile hiç uğraşmayan İslamın muhteşem bir Ortaçağı ve Yeni çağı vardır fakat felsefe ile uğraşan tüm batının çok karanlık, çok kirli, çok pis bir orta çağı ve yeni çağı vardır.
Sadece Yakınçağ onların olmuştur ama medeniyetten uzak, insanlıktan uzak, huzurdan uzak bir çağdır Yakınçağ!
Ve yakın çağda tüm insanlık İslam’a muhtaçtır.
Çünkü yakın çağdaki katliamlar insanlık tarihinin hiçbir çağında olmamıştır.
Ve felsefe üreten, çok övündükleri demokrasi ile yönetilen yakın çağın sahipleri iki cihan harbinde ve sonrasında milyonlarca insanı öldürmüşler ve hâlâ öldürmeye devam etmektedirler.
Ve bunu felsefelerini, demokrasilerini, akıllarını önceliyerek yapmaktadırlar.
Batı hiçbir zaman medeni olmamıştır.
Batı sadece yakın çağda teknolojiye sahip olmuş ve o teknolji ile kendine refahı kendi dışındakilere zulmü ve sefaleti reva görmüştür.
Batının her şeyi yalandır.
Batı robot teknolojisine daha yeni geçerken İsmail el cezeri (1136-1206) bir çok robot yapmıştır ve maalesef zamanımıza 27-28’i kalmıştır.
Tıpkı Endülüs Kütüphanelerinden batılıların eline 27-28 kitap kaldığı gibi.

İslam aklı hiçbir zaman dışlamamıştır.
İslamın önem verdiği akıl vahyin önderliğindeki akıldır.
Müslüman vahyin önderliğinde aklını son sınırına kadar zorlar ki buna içtihat diyoruz.
İslam aklı dışlamış olsaydı içtihat diye bir şey olmazdı.
Ve müslümanlar vahyin önderliğindeki akılllarını kullanarak yaptıkları içtihatlar sayesinde insanları asırlarca refah ve huzur içinde yaşatmışlardır.
Oysa batılıların hiçbir zaman insanlığa huzur sundukları bir dönemleri yoktur.
Sahibi oldukları yakın çağda bile refahları var fakat huzurları yoktur.
En fazla evsizin, intiharın, aile içi şiddetin, cinayetin olduğu yerin adı batıdır.
İslamda akıl esas alınmamış olsaydı akılsız yükümlü olmazdı.
Akıl esas alınmamış olsaydı Kur’an’da namazdan 80 küsur yerde bahsedilirken tefekkürden yani aklı kullanmaktan yani akıl yürütmekten 700’den fazla bahsedilmezdi.
Akla öncelik verilmemiş olsaydı ‘hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu’ ya da ‘bilmediklerinizi bilenlere sorun’ denmezdi?
Beşikten mezara ilim isteyin, denmezdi.
İlim kadın erkek herkese farzdır, denmezdi.
Alimin mürekkebi şehidin kanından efdaldir, denmezdi.
Alimin uykusu, cahilin ibadetinden efdaldir, denmezdi.
İlim Çinde de olsa gidip alın, denmezdi.
O Güzel Nebi (sav) ‘Ya Rab! Bana eşyanın hakikatini öğret’ diye dua etmezdi.
Çünkü bütün bunlar ve daha fazlası akıl olmadan, aklı silerek, aklı arka plana bırakarak olmaz.
Akıl olmadan dil de din de olmaz.
Biz Lügatüt Türkü yayınladığımızda (1074), İngilizce diye bir dil yoktu.
Biz Veda Haccında insan hakları evrensel beyannamesini yayınladığımızdan (632) 583 yıl sonra (1215) Magna Carta (Büyük Sözleşme); 1316 yıl sonra (1948) ‘insan hakları evrensel bildirisi’ yayınlanmıştır.
Ve buna rağmen batıda insan hakkı var mıdır?
Bu nasıl felsefe, bu nasıl akıldır ki batı müslümanı insan saymamaktadır.
Biz bir gecede bütün geçmişiyle alakası kesilen, bilenlerinin on birlercesinin asıldığı, arşivlerinin hurda kağıt olarak haçlıya satıldığı, haçlının yönlendirmesiyle diniyle ve diliyle oynandığı bir millet olarak sıkıntımız felsefesizlik ve akılsızlık değil; vahyin önderliğinde tefekkürden uzak oluşumuzdur.
Çünkü okumayız
Özellikle son yüz yılda elimize verilen kitabın adı ‘Okuma’ dır.
Dilimiz ve tarihimiz ermenilere sanayiimiz ve ticaretimiz bilinçli olarak ne mutlu Türk kılığındaki yahudilere ve rumlara teslim edilmiştir.
Ve dünyanın demokrasi havarileri her on yılda bir uyduruk demokrasimize ayar vererek devletin başına Anadolu insanının geçmesini önlemişlerdir.
Yani vahyin önderliğinde aklını kullanacak olan Anadolu insanını…
İş bu kadar basit ve açıktır.
Tekrar edecek olursak:
Batının korkulu rüyası olan Müslüman Türk aklı hiç dışlamamış ve bugünkü ihtiyacı ve dertlerinin çaresi vahyin önderliğindeki bir akıldır.
Buna kavuştuğu zaman yeniden ayağa kalkacak, insanımıza ve tüm insanlığa tekrar huzur nedir öğretecektir.
*PROF. DR. SEYİT MEHMET ŞEN1944 Yılında Gerede’de doğduİlkokulu Gerede’de, Ortaokul ve Liseyi İzmit’te okuduAnkara Üniversitesi Ziraat Fakültesini bitirdiAtatürk Üniversitesinde 1976 yılında doktor, 1981 yılında doçent oldu1981-1982 Yıllarında ABD’nin California ve Georgia üniversitelerinde misafir araştırıcı olarak çalıştı1988 Yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat fakültesine profesör olarak atandı1989-1990 Yıllarında TÜBİTAK/TOAG grubunda görev yaptı1988-1992 Yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı1992-1995 Yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü görevlerinde bulundu1994 Yılında Başkent Grubu tarafından Yılın Rektörü seçildiHalen Kastamonu Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.Bugüne kadar 30 yüksek lisans, 17 doktora danışmanlığı yaptıDeğişik dergi ve gazetelerde mesleki, sosyal, siyasi, edebi, kültürel konularda iki binden fazla yazısı yayınlandıHalen Haber Ajanda ve Kültür Ajanda Dergilerinde aylık, Basın Turu İnternet sayfasında günlük, Enpolitik. com ’da haftalık yazıları yayınlanmaktadır Dördü mesleki olmak üzere, yayınlanmış 37 kitabı bulunmaktadırEvli ve dört çocuk babasıdır.